28 Kasım 2014 Cuma

1-Fani Dünya 

İlk günden alıştığımız emektar aydınlık, 
Anne yüzünde, dost yüzünde, evlat yüzünde; 
Her sabah başlayan şeye doymadık, 
Düşümüz gerçeğimiz ne varsa yeryüzünde. 
Gökyüzü belledik şu ürperen maviliği, 
Başımız darda kalınca el açtığımız yer; 
Gökyüzüdür avutan akıllıyı deliyi, 
Gökyüzünde bulutlar uçurtmalar ümitler. 

Her mevsimiyle insanı ayrı ayrı saran, 
Bunca güzelliği nasıl koyup gideceğiz; 
Yaman çalacak o çalmayası saat yaman, 
Geçmiş ola bir kez yumuldu mu gözlerimiz 




2-Gün Eksilmesin Penceremden 

Ne doğan güne hükmüm geçer, 
Ne halden anlayan bulunur; 
Ah aklımdan ölümüm geçer; 
Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur. 

Ve gönül Tanrısına der ki: 
- Pervam yok verdiğin elemden; 
Her mihnet kabulüm, yeter ki 
Gün eksilmesin penceremden!

3-İnsan Hıçkırıkları 

Geceyle bir durgunluk oldu suda 
Balıklar yosunlar gibi uykuda 

Dallarda rüzgar hışırtısı dindi 
Bütün kuşlar yuvalarında şimdi 

Korkusuyla başbaşa kaldı çiçek 
Artık emniyette hem fil hem böcek 

Yarab ! semada yıldız yerde kabir 
Herşey bahtınca huzur içindedir 

Ürperten bu sakin karıncaları 
Baştan başa insan hıçkırıkları 


4-Gece Şarkısı 

Âlemde gündüz gönlüme işkencedir; 
Bence bayram ufukta gün bitincedir. 

Günün geçit vermez karlı dağlarını 
Sanki sihirbaz bir el eritincedir. 

Bütün gün beklediğim bahar ki gece, 
Gökte yıldızların da ümidincedir. 

Yollar, yollarda nihayet içime denk, 
Sonsuzlaşarak başı boş gidincedir. 

Ben ister güleyim, ister ağlayayım, 
Sesimi yalnız kendim işitincedir. 

Âlemde gündüz gönlüme işkencedir; 
Bence bayram ufukta gün bitincedir. 


5-Gençlik Böyledir İşte 

İçimi titreten bir sestir her gün. 
Saat her çalışında tekrar eder: 
"Ne yaptın tarlanı, nerede hasadın? 
Elin boş mu gireceksin geceye? 
Bir düşünsen yarıyı buldu ömrün. 
Gençlik böyledir işte, gelir gider; 
Ve kırılır sonra kolun kanadın; 
Koşarsın pencereden pencereye." 

Ah o kadrini bilmediğim günler, 
Koklamadan attığım gül demeti, 
Suyunu sebil ettiğim o çeşme, 
Eserken yelken açmadığım rüzgâr 
Gel gör ki, sular batıya meyleder, 
Ağaçta bülbülün sesi değişti, 
Gölgeler yerleşiyor pencereme; 
Çağınız başlıyor ey hâtıralar. 


6-İlk Aşk 

Felek ne kadar kahretse kalbimize, 
Zaman zaman hatırladığımız olur, 
Hangi dilber ilk aşkı tattırdı bize; 
Bir bahtiyarla yaşadığımız olur. 

Ah o yaz gecesi, o mehtap, o havuz! 
Balkonundan gül atan cömert sevgili! 
Aşkınla deli divane olduğumuz, 
Sarmaşığa tırmandığımızdan belli. 

Belki bugün bu yaşta tekrar olunmaz, 
İlk aşk gecesinin masum yeminleri, 
Fakat nerde ilk öpüşün verdiği haz? 
Saadet bilmiyorum o hazdan gayri. 

7-Serenad 

Kimdir bana gülümseyen yeşillik balkonundan 
Demek gecelerden sonra nihayet gün doğuyor. 
Bir gülüşündü gençliği döndürdü yolundan; 
Yanan şu alnım elinin gölgesiyle soğuyor. 

Güzelsin ya, ne olursan ol, girdin hikayeme; 
Çok değil evi barkı unutup sana uyduğum, 
Ancak sen tazelikte gül yaraşır pencereme; 
Uykusuz gecelerimde kokusunu duyduğum. 

Eğil bak suya, ordadır güzelliğin, gençliğin. 
Sen gel beni dinle, günlerimiz heba olmasın 
Yorgun başımı göğsünde emniyette bileyim; 
Artık taslarımız ayrı çeşmelerden dolmasın. 

8-Değişik 

Sen her gün başka bir güzel olsan 
Ben her gün başka bir aşık 
Her göz göze gelişimizde 
Yıldırımla vurulmuş gibi olsak 
Yepyeni bir aşk olsa aramızdaki 
Her seferinde 
Ne harika olurdu yaşamak 
Hele evlilik 
Sen her gün başka bir güzel olsan 

9-Bahar Sarhoşluğu 

İlk sevgilinin gülüşüne benzer 
Bir Nisan havası değil mi esen? 
Zincirlere, kelepçelere inat, 
Kanatlarımı açmak zamanıdır; 
Allah'a ısmarladık kaldırımlar. 

Giyenler düşünsün dar elbiseyi, 
Ölçülü sözü, hesaplı adımı 
Ben kurtuldum kafeste kuş olmaktan; 
Saltanat sürer gibi uçuyorum, 
Erik ağacı gelin olduğu gün. 

Hayranım bu şehrin bacalarına 
İrili ufaklı hep bir ağızdan. 
Nasıl derinden bu gökyüzüne doğru 
Bir türkü söylüyorlar öyle sessiz! 
Dumanın daim olsun güzel baca! 

Yuvası saçakta kalan kırlangıç, 
Yavrusu dallara emanet serçe, 
Derken camiler üstünde güvercin 
Minareler katından geçiyorum 
Gökyüzü mahallesi İstanbul'un 

Süt beyaz bir martıyım açıklarda 
Gemilere ben yol gösteriyorum, 
Buğday ve ilaç yüklü gemilere 
Bir kanat vuruşta bulutlardayım; 
Bir süzülüşte vatanım dalgalar! 

10-Sıla 

Gün bitti; 
Akşam serinliğiyle başlıyor memleketim. 
Doğduğum köy göründü; 
Sakin yıldızlariyle gittikçe yakınlaşan sema, 
Dört nala kalktı atım sevincinden; 
Uçaraktan gidiyorum sılaya. 
Çocukluğumda uçurttuğum uçurtmalar olacak 
Bacalara takılan şu beyaz bulutlar; 
Belki de rüzgârda namaz bezidir. 
Yüzüne hasret kaldığım anacığınım! 
Herhalde beni bekleyenler var. 
11-Yanılgı 

Değil kardeşim değil , dal yeşil gök mavi değil 
Bilsen ben hangi alemdeyim sen hangi alemde 
Aklından geçer mi dersin, aklımdan geçen şeyler 
Sanmam 
Yıldız ve rüzgar payımız müsavi değil 
Sen kendi gecende gidersin ben kendi gecemde 
Vazgeç 
Ayrıdır bindiğimiz gemiler 

12-Anlamak 

Yaşım ilerledikçe daha çok anlıyorum 
Ne büyük nimet olduğunu ah ey güzel gün 
Boş yere üzülmekte mana yok anlıyorum 
Kadrini bilmek lazım artık her açan gülün 
Şükretmek türküsüne daldaki her bülbülün 
Yanmak da olsa artık aşk ile yaşıyorum. 

13-Karasevda 

Bir kere sevdaya tutulmaya gör; 
Ateşlerde yandığının resmidir. 
Aşık dediğin, Mecnun misali kör; 
Ne bilsin alemde ne mevsimidir. 

Dünya bir yana, o hayal bir yana; 
Bir meşaledir pervaneyim ona. 
Altında bir ömür döne dolana 
Ağladığım yer penceresi midir? 

Bir köşeye mahzun çekilen için, 
Yemekten içmekten kesilen için, 
Sensiz uykuyu haram bilen için, 
Ayrılık ölümün diğer ismidir.

14-Misafir 

Bir gece misafirim olsan yeter; 
Dolar odama lâvanta kokusu; 
Soğur sevincinden sürahide su. 
Ay pencerede durup durup güler. 
Havva kızlarının en dilberini 
Görsün diye aya karşı soyunsan! 
Okşasam, öpsem, koklasam bir zaman, 
Vücudunun ürperen her yerini. 
Teneffüs eder gibi seviştikçe, 
Doğacak çocuğum aklıma gelir; 
Şiir söylerim saadete dair, 
Odama misafir olduğun gece.

15-Otuz Beş Yaş 

Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder. 
Dante gibi ortasındayız ömrün. 
Delikanlı çağımızdaki cevher, 
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün, 
Gözünün yaşına bakmadan gider. 

Şakaklarıma kar mı yağdı ne var? 
Benim mi Allahım bu çizgili yüz? 
Ya gözler altındaki mor halkalar? 
Neden böyle düşman görünürsünüz; 
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar? 

Zamanla nasıl değişiyor insan! 
Hangi resmime baksam ben değilim: 
Nerde o günler, o şevk, o heyecan? 
Bu güler yüzlü adam ben değilim 
Yalandır kaygısız olduğum yalan. 

Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız; 
Hatırası bile yabancı gelir. 
Hayata beraber başladığımız 
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir; 
Gittikçe artıyor yalnızlığımız. 

Gökyüzünün başka rengi de varmış! 
Geç farkettim taşın sert olduğunu. 
Su insanı boğar, ateş yakarmış! 
Her doğan günün bir dert olduğunu, 
İnsan bu yaşa gelince anlarmış. 

Ayva sarı nar kırmızı sonbahar! 
Her yıl biraz daha benimsediğim. 
Ne dönüp duruyor havada kuşlar? 
Nerden çıktı bu cenaze? Ölen kim? 
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar. 

N'eylersin ölüm herkesin başında. 
Uyudun uyanamadın olacak 
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında? 
Bir namazlık saltanatın olacak. 
Taht misali o musalla taşında. 

16-Gerçek 

Can yoldaşın olmazsa olmasın 
Yalnızım diye hayıflanmayasın 
Eğilmiş üstüne gökyüzü masmavi 
Bir anne şefkatine müsavi 
Üç adım ötede deniz 
Dosttur, ne öfkesi ne durgunluğu sebepsiz 
Bir derdin varsa açılabilirsin ağaçlara 
Ağaç yaprak verir sır vermez rüzgara 
Ve kış yaz 
Dalda kuş eksik olmaz 
Dağ başında duman 
Yanlızlık nedir göreceksin öldüğün zaman� 


17-Hâtıralar 

Bilmem ki hâtıralar, 
Ne istersiniz benden, 
Gelir gelmez sonbahar? 

Bu kanad çırpış neden? 
Cama vuracak ne var 
Ey eski hâtıralar 

Sanmayın güller açar, 
Bülbül değildir öten; 
Bu rüzgâr başka rüzgâr 

Ne istersiniz benden, 
Bilmem ki hâtıralar, 
Gelir gelmez sonbahar? 




18-Yalnızlığa Dair 

Can yoldaşın olmazsa olmasın 
Yalnızım diye hayıflanmayasın, 
Eğilmiş üstüne gökyüzü masmavi 
Bir anne şefkatine müsavi. 
Üç adım ötede deniz 
Dosttur, ne öfkesi ne durgunluğu sebepsiz. 
Bir derdin varsa açabilirsin ağaçlara 
Ağaç yaprak verir, sır vermez rüzgara 
Ve kış yaz, 
Dalda kuş eksik olmaz 
Dağ başında duman 
Yalnızlık nedir göreceksin 
öldüğün zaman. 


19-Ölüm 

Sözünde durmadı mavi gökler; 
Gün kararıyor gitgide ölüm. 
Akşam yeli nedameti söyler; 
Nedamet yer etti bende ölüm. 

Ne yapsam, gün doğmuyor gönlümce; 
Sudur akar kendi bildiğince, 
Hangi pencereye koşsam gece; 
Gitmiyor bu can bu tende ölüm. 

Ne vefasız geçmişten hayır var, 
Ne gelecekler imdada koşar, 
Çoktandır tekneyi aldı sular; 
Çoktandır ümitler sende ölüm. 


20-Mezarlık 

Ve şehrin şenliğine karşılık 
Susar servileriyle mezarlık. 
Susar ve hatırlar: - Bu kırık 
Aynadaki hazin perişanlık 

Sizindir, siz gafil, siz bihaber 
İnsanlar bilseydiniz ne bekler 
Bir gün açmak için bu çiçekler; 
Ölülerin sükûnu çiçekler 

21-Bir Ölünün Ağzından 

Kabrime çiçek getirenlere gülerim; 
Gafil kişilermiş şu insanlar vesselam; 
Bilmezler ki bu kabirle yoktur alakam; 
Ben o çiçeklerdeyim, ben o çiçeklerim. 

22-Ölümden Sonra 

Öldük, ölümden bir şeyler umarak. 
Bir büyük boşlukta bozuldu büyü. 
Nasıl hatırlamazsın o türküyü, 
Gök parçası, dal demeti, kuş tüyü, 
Alıştığımız bir şeydi yaşamak. 
Şimdi o dünyadan hiç bir haber yok; 
Yok bizi arayan, soran kimsemiz. 
Öylesine karanlık ki gecemiz 
Ha olmuş, ha olmamış penceremiz; 
Akar suda aksimizden eser yok 
                            




                                           CAHİT SITKI TARANCI


















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder